KIRK YAŞ ŞİİRİ |
Bildiğimiz kurguda kıyamet senaryosu, Başlardı bir meleğin düdük üflemesiyle. Bizim de kırk senelik şu maraton koşusu Başladı işte öyle, tiz bir çığlık sesiyle. Sahneye çıktı tek tek ömrümüzün korosu, Dünyanın kırk çalgılı en hüzzam bestesiyle. Hem alkış hem sessizlik, hep de salon dolusu, Bazen kurt uluması, bazen kuş ötmesiyle. Kavgalıydı nedense her şarkının konusu, Herkesle, her nefesle, en çok da ülkesiyle… Çaldıkça kırk çalgının peş peşe kırk sorusu, Tırmalandı kulaklar; sazıyla, güftesiyle. Sağır kalabalığa değmezdi de doğrusu, Tazelendi azmimiz, birkaç dost gülmesiyle. Yürür uygunsuz adım, ömrümüzün bandosu, Kırk yılda kırk göz olsun, açma tesellisiyle. Arkasından yetişir, duyanların ordusu, Bir umut; kör talihin dönen tecellisiyle. Biter mi buz devrinde acaba kış uykusu, Bir çiçek açmasıyla, bir gül vesilesiyle? Gider mi başımızdan bu soğuk çağ kâbusu, Kiniyle, nefretiyle, hırsıyla, öfkesiyle? Düşer mi bahtımıza bir tek bahar coşkusu, Attığımız o kad