İleri
‘Birtakım meziyetleri olan reziller, hiçbir zaman büyük adam değildir.’
Atsız
Türkçülük siyasi bir hareket değildir. Demokratik sistem
içinde, toplumun bir taraflarından tutup çekiştiren menfaat gruplarından bir
tanesi de olmayacaktır. Türkçü bir liderin elinde, topluma siyaset etme biçimi
olabilir fakat çoktan seçmeli usullerde demokrasinin zenginliğine katkı olarak
ya da Türk'e düşman fikir ya da kuvvetlerle aynı kulvarda bulunması mümkün
değildir. Güzellik kraliçesi seçimlerindeki gibi toplumun karşısına çıplak
çıkıp kendisini överek alkış koparmaya çalışmaya benzer yöntemleri de yoktur.
Siyasi hareketler, toplumu yönetme erkini ele alabilmek
için, bu erki yine toplumun kendisinden isterler. Görücüye çıkmış kız gibi
meziyetlerini sergilemeye gayret ederler fakat ne oldukları düğünden önce
anlaşılamaz.
Türkçülük, Türklüğün menfaatleri için şahsi menfaatlerini
kurban etmiş adamların davasıdır; fakat diğer bütün siyasi fikirler, birtakım
şahıs ya da zümrelerin menfaatleri için bütün bir Türklüğü kurban etmeyi göze
alabilirler.
Türkçülük, mücadele alanını en keskin çizgilerle belirlemiş
bir davadır. Konusunu Türklükle sınırlamış; mücadele alanını Turan coğrafyasıyla
belirlemiş, amacını ucu açık zamanlara ya da bilinmeyen diyarlara dağıtmadan
ifade edebilmiştir. Türklüğün menfaati için birliğini olmazsa olmaz gören, bir bütün haldeki Türklüğün ortak menfaati
için olmazsa olmaz şartları sistemlendiren, o birliğin ve sürekliliğinin
sağlanması için gerekli yöntemin çerçevesini çizen davaya Türkçülük denir.
Siyasi hareketlerde, amaçlanan şeyle amaçlandığı söylenen
şey her zaman farklıdır. Diğer bütün siyasi hareketler ya da fikirler, bir kişinin
ya da zümrenin menfaatini amaçlar fakat bu menfaati koparmak için diğer
zümrelerin takdirini kazanmaya muhtaçtır. Siyasi hareketlerin sözde
amaçlarından saptıkları nokta işte burasıdır ve ‘taviz’ denen şey, o sapma hareketinin cilalı adıdır!
Menfaat kaygısıyla yola çıkanların yöntemlerini, ahlâk
kuralları belirlemez. Bir kişi ya da zümrenin menfaati, toplumun genelinin
menfaatiyle her zaman çelişir. Hakların, kârların ya da yaşam alanlarının
mevcut dağılımında, payına düşene razı olmayanlar diğerlerinin paylarına
tecavüz etmeden amaçlarına ulaşamazlar. Geçmiş çağlarda zor kullanarak yapılan
bu pay kapma işinin bu çağdaki yöntemi ‘hiledir’.
Geçmiş çağlarda toplumu sevk ve idare etmek anlamına gelen ‘siyaset’ ise, bu çağda hile yapma sanatının adıdır.
Türkçülük, kadrolarının arasında Türk olmayanları istemediği
gibi ahlâksızları da istemez. Atalar mirasını istemek gibi haklı bir dava-da,
hile-yalan gibi haksız yöntemleri benimsemez. Şahsi menfaati için
dolandırıcılık yapan nasıl ki aşağılık bir adamsa, bir zümrenin menfaati için
toplumu dolandıran da aynı şekilde aşağılıktır.
Siyasi hareketlerde, kadrolarda kimin bulunup kimin
bulunmayacağını lider ya da idareci kadro belirler; fakat Türkçülük dairesinde
kimin bulunabileceğini belirleyen şey Türkçülüğün gündelik olma-yan ve herkesi
bağlayan kurallarıdır. Türk olmayanlar için aramızda olmak ya da olmamak gibi
bir seçenek yoktur. Onlar sadece, karşımızda olmak ya da olmamak arasında
seçim yapabilirler.
Türkçülük, gücünü kandırılmış kitlelerden değil haklı
oluşundan alır. Bugün en öncelikli davamız, Türkçülüğü diğer kandaşlarımıza
taşımak olabilir fakat kimseden oy beklemediğimiz
gibi takdir edil-meyi de beklemiyoruz. ‘Türkçülük doğrudur’ demek, Türklüğün
kurtuluşunu Türkçülükte görmek ve buna inanmak, Türkçü olmak demek değildir.
Bir mücadele esnasında, iki taraftan birini tutanlar değil, sahada mücadele
edenler taraftır. Tuttuğun tarafın kaybetmesiyle, sahada mücadele edip
kaybetmek arasında hiçbir benzerlik
yoktur. Aynı şekilde; zafer kazananlar arasında olabilmek için, kaybetmeyi
göze alanlar arasında önceden bulunmak da şarttır!
İslam dininden olduğunu göstermek için ‘Tanrı Tektir’ demek
ve İslam’ın doğruluğunu kabul etmek yeterlidir; fakat cennete gitmek için bu
kadarı yetmez. İslam’ın kurallarına uymadan, vaad ettiği cennete gidilmez.
Namaz, zekât, oruç gibi gereklerini yerine getirmeden, İslam’ın doğruluğunu
kabul etmek, kişinin kendisi dahil kimseyi ikna etmeye yetmez. Müslüman olmakla
mümin olmanın farkı cennetle cehennem arasındaki farktır.
Papayı sevmeyen Katolik, Amerikan hayranı Şintoist, kavgacı
Budist, zenci Fransız, korkak ya da tembel Türkçü olmaz!
Özetle; taraftar olmakla taraf olmak çok farklı şeylerdir ve
Türkçülüğün doğruluğuna inandığı halde gereklerini yerine getirmeyen, Türkçü
değil taraftardır!
Türkçülüğün kuralları arasında da seçme hakkı yoktur.
Hudutta nöbet tutan her askerin, nöbet şeklini kendi tercihine bırakmak,
herkesin 20 yaşından sonra cinsiyetini tercih etmesine saygı duymak kadar
acayiptir. Türkçü, bir ülkenin değil bütün Türklüğün nöbetini, belirli
saatlerde değil nefes aldığı sürece tutmak zorunda olduğu için askerlik
mesleğindeki ciddiyet bile -görevin mahiyeti düşünüldüğünde- eksik kalır.
Türklüğü diğerlerinden ayıran bizzat Tanrı'nın kendisi
olduğu gibi, Türkçülüğün ne olduğunu ve sistemini belirleyen de kendisini -hayatının tamamına bakıldığında- ispat
etmiş kimselerdir. Hayatının tamamı diyoruz; zira doğumundan ölümüne kadar
inceleyebildiğimiz ve mücadelesini bilerek, öğrenerek örnek aldığımız
kimselerdir onlar. Henüz hayatta olduğu için, yarın dönme ihtimali bulunan
kimseler Türkçülüğe bir şeyler ekleme ya da çıkarma hakkına sahip değildir. Bu,
samimiyet değil saldırıdır. Değerli şeyleri söz konusu olduğunda kıskanç
olmayan kimseler, kişilik sorunlu kimselerdir. Türklüğün menfaatleri ve o
menfaatleri sakınma yolu olan Türkçülük konusunda, kıskanç olmayan kimseden
Türkçü olamaz.
Biz, Türklüğün çalınan hakları zorla ya da güzellikle iade
edilene kadar kendimizi savaşta sayıyoruz. Mevzilerimizin içindeki her yabancı,
potansiyel düşman askeri olacağı için bütün saflarımızı Türk çocuklarından
kuracağız. Düşmana değil, aynı safta olana cephe alanı, ordunun disiplinini
bozanı, ahlâktan yana kusuru olanı, içkiye, karşı cinse, şahsi ikbale, mala,
mülke zaafı bulunanı, taarruzda geride kalanı mevziimizden def ederek bugüne
kadar ayakta kaldık. Sancağı, malımız olduğu için değil, devralacaklar gelene
kadar düşürmemek için dik tutuyoruz.
Her ne olursa olsun ‘yine ileri’ gideceğiz.
Her ne olursa olsun ‘yine ileri’ gideceğiz.
Saflarımız seyrelse de!
24 Kasım 2010
24 Kasım 2010
Yorumlar
Yorum Gönder